Yalnızlık, her zaman en çok kişi ile birlikte olduğun andır. Soyutlardır ama somut ilişkilerdeki gereksiz dertlerden arınmıştır. Bir omuza yaslanma, geceleri sımsıkı sarılarak koynunda uyuma, kokusunu içine çeke, çeke yanağından öpülecek birine duyduğun ihtiyaç, öyle biri varken ve gittikten sonra geriye kalan kırıntıların binde birini telefi edemez durumda olunca “aman yaslanacak omzundan vazgeçtim yürekte kırıntılar olmasın yeter ki” der hale geliyorsunuz.
Bizler tüketen neslin mağdurlarıyız. Hislerden öte farkında değiliz kalbimizi, böylelikle de benliğimizi tüketiyoruz. Sevmeyi bilmiyor, sevilmeyi öğrenemiyoruz, hoşgörü beklemek lüks sınıfına giriyor. Mutsuz bireyler, mutsuz evlilikler, mutsuz çocuklar, mutsuz bir toplum oluyor ve aç kalınan hisleri bastırmak için işe, güce, kariyere, teknolojiye teslim ediyoruz kalpsiz bedenlerimizi.
Geçmiş ilişkilerinizde, sevgililere söylediğiniz ayrılık sözcükleri için kaç makul neden sunabilirsiniz?(!)
İşte bu nedenle, sahte mutluluklar, sahte gülümsemeler, sahte ilişkiler ile geçmişi anar oluyor ve sövdüğümüz bu neslin acı da olsa bir parçası olduğumuzun farkına varıyoruz.
Bizler tüketen neslin mağdurlarıyız. Hislerden öte farkında değiliz kalbimizi, böylelikle de benliğimizi tüketiyoruz. Sevmeyi bilmiyor, sevilmeyi öğrenemiyoruz, hoşgörü beklemek lüks sınıfına giriyor. Mutsuz bireyler, mutsuz evlilikler, mutsuz çocuklar, mutsuz bir toplum oluyor ve aç kalınan hisleri bastırmak için işe, güce, kariyere, teknolojiye teslim ediyoruz kalpsiz bedenlerimizi.
Geçmiş ilişkilerinizde, sevgililere söylediğiniz ayrılık sözcükleri için kaç makul neden sunabilirsiniz?(!)
İşte bu nedenle, sahte mutluluklar, sahte gülümsemeler, sahte ilişkiler ile geçmişi anar oluyor ve sövdüğümüz bu neslin acı da olsa bir parçası olduğumuzun farkına varıyoruz.